26 Haziran 2014

AKP’liler için ders notları 2: Vesayet rejiminin sabıka dosyası…

Vesayet rejiminin hapishanelerini hatırlayın yeter. Hatırlayamazsanız sosyalistlere, komünistlere ve Kürtlere sorun

Dünkü “Kısa Cumhuriyet tarihi” başlıklı ders notunu okumuş, yani dersini çalışmış AKP’liler için bugün de “vesayet rejimi”ni konu alan ders notları…

Kendilerini devletin vasisi olarak tanımlamış, bunun kendileri için bir görev olduğu kadar hak da olduğuna iman etmiş yüksek bürokrasi, özellikle onların halk arasında “omuzu kalabalık” diye anılan kesimi, kendi doğrularının tek doğru olduğundan hiç kuşku duymaksızın yurttaşın ne giymesi, ne yemesi içmesi, ne düşünmesi, ne yapması ve özellikle de ne yapmaması gerektiğini belirleme hakkını kendilerinde gördüler.

Demokrasi onlar için sınırlarını kendilerinin belirlediği bir özgürlük rejimi idi. Nitekim yaptıkları anayasalar her zaman “Amaaa anayasaları” oldu.

Meselâ:  “Herkes düşüncesini serbestçe açıklama hakkına sahiptir. Amaaaaa…

Meselâ: “Herkes önceden izin almaksızın gösteri yürüyüşleri  ve toplantılar düzenleyebilir. Amaaaa…

Meselâ: “Siyasi partiler demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez kurumlarıdır. Amaaaaa..

*    *    *

Vesayet rejiminin, siyasal özgürlüklere ilişkin çizdiği sınırları belirleyen bu “amaaaa”ları en iyi bizler, biz sosyalistler, Marksistler biliriz.

Hep yer altında (illegal) çalışmak zorunda bırakılan, her yer üstüne çıkma çabaları alçakça ve hunharca ezilen Türkiye Komünist Partisi (Hakikisinden söz ediyorum), 1962 Anayasasının tanıdığı olanağı kullanıp legal etkinlik gösterenTürkiye İşçi Partisi, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi, Doktor Kıvılcımlı’nın Vatan Partisi ilk ağızda aklıma gelip sayabildiklerim. İçişleri Bakanlığı'nın Siyasi Partiler masasının raflarında kapatılmış onlarca sosyalist parti dosyası yatar.

Vesayet rejiminin, siyasal özgürlüklere ilişkin çizdiği sınırları belirleyen bu “amaaaa”larını en iyi Kürtler bilir.

Vesayet rejiminin yüksek yargı kanadının sözüm ona hukuksal gerekçeler bulup, bulamadığında yaratıp kapatılan Kürt siyasal hareketinin partilerini hatırlayın: HEP, DEHAP, ÖZDEP, HADEP, DTP, BDP…

Eh haksızlık etmeyeyim. Bu “amaaa”lardan epey nasiplenen sizler de iyi bilirsiniz: Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi, Saadet Partisi…

*    *    *

Vesayet rejiminin “amaaaa”larına itiraz eden, direnen, başkaldıranların başına gelenleri aktarmak içinse bir gazete yazısının sınırları değil, bin gazete yazısının sınırları bile yetmeyebilir.

Vesayet rejiminin hapishanelerini hatırlayın yeter. Hatırlayamazsanız sosyalistlere, komünistlere ve Kürtlere sorun.

Sakın ola ki Pınarhisar hapishanesinde üç buçuk ay, buzdolaplı, telefonlu, televizyonlu, puf yataklı, kalın yorganlı, kebaplı, börekli özel koğuşunda yatıp da yıllarca ve hâlâ “Ahhh biz hapishanelerde neler çektik neler kardeşlerim, neler çektik neler” diye ağlaşanlara ise sormayın. Yanlış bilgilenir, “Ah bir fırsat bulsak da biz de yatsak o hapishanede” gibi tuhaf hislere kapılırsınız…

*    *    *

Vesayet rejiminin sabıka dosyasının tümünü bu ders notlarının kısıtlı sınırları içinde sayıp dökmem imkansız. Halkın oyları ile Meclise girmiş bir milletvekilinin cumhurbaşkanı seçilmemesi için “367 formülü” denen hukuk ayıbını mı anlatsam; sağır sultanın bile duyduğu darbe hazırlıkları ile  kendi doğrularına uymayan siyasal iktidarları önlemek için kolları sıvayan dört yıldızlı “vasiler”i mi hatırlatsam; Tapu Kadastro Genel Müdürü'nden hiçbir farkı bulunmayan bir devlet memuru olduğunu unutup siyasal iktidara muhtıralar verme, arkasına onlarca çok yıldızlı generali dizip “Boru bu boru” deme hak ve cüretini gösterenlerden mi söz etsem…

Neyse, sanırım anladınız.

*    *    *

2002’de iktidara geldiniz. Hem de tek başınıza hükümet kurabilecek bir çoğunlukla. Vesayet rejiminin sizler için hem ayak bağı, hem bir tehlike olduğunu biliyordunuz. O rejimi tasfiye etmek için adımlar atmaya başladınız.  Siz sadece ayak bağından kurtulmak istiyordunuz. Bizler, biz sosyalistler, Marksistler, demokratlar ise vesayet rejiminin sahiden de son bulması, demokrasinin sahicileşmesi için çaba gösterenlerdik. Sizin niyetinizi, vesayet rejimi ile mücadeleden ne anladığınızı sorgulama gereği duymadık.

Vesayet rejiminin iktidarının somutlandığı Milli Güvenlik Kurulu’nu bir danışma kuruluna dönüştürme, onun başına sivil bir bürokrat getirme çabanızı destekledik. Anayasa değişikliği ile HSYK’nın çok dar bir vesayetçi zihniyetin “Sen beni seç, ben de seni seçeyim” saçmalığından kurtarılmasını; 12 Eylül darbesinin elebaşılarının yargılanmasının önünü açan geçici Anayasa maddesinin kaldırılmasını da destekledik.

Keza darbe girişimi ve planlamasını bir suç olarak tanımlayıp darbecileri yargılamaya yönelik adımları da destekledik.

Genel adıyla “Ergenekon davaları” denen davaları bir intikamcılık eylemine dönüştürüp, sadece darbecileri ve darbe ortamı yaratmak için cinayetler işleyip komplolar düzenleyenleri değil, size karşı olan, vesayet rejimini savunsalar bile hukuken herhangi bir suça bulaşmamışları da Silivri'ye tıkmanıza itiraz ettik.

Bizim için 12 Eylül darbecilerinin ömür boyu hapse mahkum edilip rütbelerinin sökülmesi sembolik anlamı çok, ama çok büyük bir adım oldu. Cumhuriyet tarihinde ilk kez darbecilik bir suç olarak tanımlanmış ve mahkum edilmişti.

Bugün üniformalı bürokrasinin kendini vasi sayıp, hâlâ devletin gerçek sahibinin kendileri olduğu kanısına kapılıp siyaseti kendi değerlerine uygun olarak yeniden biçimlendirmeye kalkışmaları (Siyasal literatürde buna askeri darbe deniyor) artık epey uzak ihtimal.

Bu iyidir…

*    *    *

AKP’liler!

Sizler için hazırlanan bu ders notlarının ikincisinde size vesayet rejiminin ne olduğunu örnekleyerek anlatılmaya çalışıldı.

Yarın ders notlarının sonuncusu geliyor. Orada “Vesayet rejimi ne değildir”i sorusu cevaplanacak. Dersin bu sonuncu bölümüne sizin, hele hele reisinizin çok ve  acil ihtiyacı var. Zaten bu üç günlük dizinin yazılma sebebi de bu.

Şimdi  bugünkü derst notlarını dikkatle okuyun; dersinizi iyi çalışın ki yarınkini iyi kavrayın.

Yoksa demokrasi dersinden kesinlikle sınıfta kalacaksınız haberiniz ola…

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim